3 Şubat 2011 Perşembe

oysa insan biri olsun ister, sadece bir kişi... O’nun gelmediği hayatında birinin yetmediğini de bilerek yaşar, bisürü insan olur*

23 Ocak 2011 Pazar

Nedensiz bir gidişin ardından söylenebilecek tek bir şey var sanırım... kalmak için bir neden değilsem ben, giden de sen değilsin benden... bir beden gider sessizce bir çift ayağın çamurda bıraktığı izde... ruhun el değmemiş bir köşesi, bir tutam sevgi, çokca yalan- belki de senden bana kalan...

21 Ocak 2011 Cuma

hayat*

Bir hayat düşle… gitsen kalmanı bekleyecek kime olmasın… kalsan gitmeyişimi anlamlı kılmayacak kimse.. sen sadece sen.. yalnızlık diz boyu.. nefes alıp boy vermeye dalsan derinliğine kimsenin göremeyeceği bir derinlik… mavi önce.. sonra yeşil.. sonra biraz puslu… gittikçe karanlık… kendi sesine yabancı, yüzünü unutmuş bir uzaklık kendine.. derinlikten kendini çıkarmaya çalışmalarının başarısızlığı an be an.. sonra bir an yılgınlık… nefes almanın yoruculuğu üstünde… nefesini tutup her dalışında bir avuç kum, bir avuç daha… kıyında biriktirdiğin bir avuç kum sadece.. her seferinde bir avuç kum daha… sonra bir an yılgınlık… kıyındaki kumlardan bir hayat yapmaya çalışmayı deneyecek kadar son bir nefes..bir nefes daha… ellerinle bir hayat… kendi hayatın.. istediğin hayat buymuş gibi üstelik.. bir an bir rüzgar, birdenbire, ansızın… kuzeyden… istemsizce kapanan gözlerin, açıldığında… gözlerine kaçmış kum taneleri… kıyındayken üstelik… kumdan hayatın… gözlerin açıldığında birbirine katılmış bir hayat, rüzgarın her parçasını bir yere savurduğu…gözlerinde kum taneleri… dağılmış bir hayatın taneleri… gözüne bir şey mi kaçtı ? diyen sesine, kendi sesine … tek bir cevap, sesinden, kendi sesinden: hayat *

25 Aralık 2010 Cumartesi

sor-mak?

sor-mak?


soruların kalıcı cevapları olur mu? bütün cevaplar geçici midir,yoksa geçici cevaplar hep bana mı rastlamakta? cevapların süresi dolduğunda insan neden yine aynı karışıklığın içerisinde kalır? geçici cevaplar ne işe yarar o vakid? sakinleştiricilerin bedendeki etkisini geçici cevaplar ruhlarda mı göstermekte? ruhu uyuşturmak ya da oyalamak ne derece doğru ? sokakta yürürken gördüğüm bedenlerin ruhları nerede peki? soruları olan ruhlar acı çekmez mi,düşünmek sancılı bir eylem değil mi? o bedenler nasıl da acısız oysa ki. içlerinde ruh mu yok,yoksa soruları mı yok? soruların cevaplarının yaşanarak bulunacağına inanmamdan dolayı mı benim geçici cevaplarım,yaşanmışlıkların cevapları? yoksa ezbere cevaplanan sorularda kalıcılık yakalanabiliniyor mu?
'yanlışlık bütünüyle kişisel'...

' zaman ' epeyce erken...


zamanı saatlerle ölçenler için epeyce geç bir saat... zamanı 'umut'larıyla ölçenler için de geç sanırım şu an.. bir tek ,zamanı şişeyle ölçenler için erken; içinde olduğumuz an.. henüz bir şişe yeni bitmiş olabilir, ya da daha yeni başlanmıştır şişeye,yaş üzüm kokusu ya da anason kokusu her ne kokusu ise o şişedeki, henüz hissedilmemiştir bile.. bir gün kaç şişeye bölünebilir? kaç şişe yaşamı sevdirir?

" Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir
Tutar insana yaşamayı sevdirir."
Yaşa herşeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme. Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev! Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin. Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir. "shakespeare "


insanın tercihlerini yaşadığına inanmamı nasıl bekliyorsun? insanda nasıl bir doğaçlama yeteneği olduğunu düşünüyorsun ki, kendisinden habersiz oynanan onca oyunun içinde kendini sahnede bulduğunda bu eşsiz yeteneği ile oyunda büyüleyici bir performans sergileyebilsin? bir kukladan farkımızı bu noktada nasıl açıklayabilirsin? birilerinin elllerinde iplerimiz, hareketimiz, sözlerimiz, hayallerimiz kısıtlanmış, sözde kontrol altına alınmış , yasaklanmış. "istemediğin halde birisinin yüzüne gülmek, yüzüne gülmek istediğin insanın karşısında geçip gülümseyememek" en olağan hale gelmiş günlük kayıplarımızdan biri ( aslında en önemlisi) sadece. ben bunu mu tercih ettim? istemediğim herşeyle yaşamak.

düşünceleri değiştirelim , neden olmasın. daha olumlu düşünelim, verdikçe verelim karşılıksız hem de, kötü yaşanan ne varsa ders çıkarıp mutlu huzurlu bir uyku uyuyalım, kötülük yapanlara değil sesimizi, nefesimizi bile hissettirmeyelim, 'herkes cezasını bulur' diyerek kendimizi kandırıp sürekli ceza çekenin kendimiz olduğunu bile farkedemeyelim, sevmediklerimize arkadaş, azıcık sevdiklerimize dost diyelim, herkesin kendini en iyi zannettiği düzende biz sadece alçakgönüllükten başkalarından daha iyi olan yanlarımızı saklayalım, kendimize göstermediğimiz müsahamanın onlarca katını bir başkasına gösterelim hem de haketmediği halde. tercihlerimizle, olumlu düşüncelerimizle böylesine bir hayat yaşamak ,herşey bizim elimizde,değil mi ?

Ve en iyisi;
bir kağıt olalım. ilk önce birisi karalasın dilediğince,anlamsız ne varsa döksün o kağıda. sonra bir başkası o karalanmış kağıdı alıp ıslatsın. kağıt beklemediği bir anda bunu yaşamasının nedenini düşünürken birisi gelsin onun kurumasını beklesin. kurumakta güçlük çeken kağıdı beklemekten sıkılınca gidip onu assın,astığı yerde unutsun, rüzgar gelsin sonra kağıda çarpıp çarpıp onu yıpratsın. birisi gelsin, rüzgarın yıprattığı kağıdı savrulmaktan kurtardığı için kendisiyle övünsün. kağıda baksın artık eskimiş ve yıpranmış olduğunu görsün. değmezmiş desin ve onu parçalara bölüp atsın. ve en sonunda biri gelsin son umuduyla içinde, kağıdı bulsun, alsın yapıştırsın kağıdı. parçaları biraraya getirdiğini düşünsün.

parçalara bölünmüş bir kağıt yapıştırılsa eskisi gibi olur mu, bir resim yapılabilir mi o kağıda? o kağıt zamanla bütün yaşadıklarını çıkarmaz mı ortaya? resimde bütün yıpranmışlıklar, kirletilmişlikler, parçalanmışlıklar belirmez mi? kağıt bir bütün gibi hissedebilir mi artık?

18 Temmuz 2010 Pazar

biri gider..için acır..birinin acısını başka birinin mutluluğuyla değiş tokuş edemezsin..acı senin acındır, mutluluksa içinde o acı olduğu sürece hep başkasının.. acını tüketmeden, mutlu olamazsın başkasıyla.. yavaş yavaş tükenir, sen hızlı zannedersin oysa.. bir başkasının kollarındayken acının kokusunu duyarsın, gözlerin onu arar bulamazsın..yalnızsındır, yanlış da üstelik.. mutluluk çabuk terk eder bedeni, oysa acı..çok zamanlardan sonra gider, o da eğer sen izin verirsen değil, kendi isterse.. ilaç aramaz, senin de aramanı istemez.. çünkü acının ilacı yoktur, acının düşmanı vardır sadece; Zaman... zamandan nefret eder acı, zaman onun sinsi düşmanıdır, onu yavaş yavaş yok eder... ve bir gün acı gider, çok zaman sonra...gidişini anlamaz çoğu insan.. acının bitiş anı; yeniden koku alabildiğin andır.. terk edilişin kokusu ağırdır çünkü, siner elinin değdiği, baktığın her yere...başka hiç bir şeyi hissedemeyecek kadar hissizleşmişsindir bu yüzden.. acın tükendiğinde o koku tümüyle havaya karışmıştır artık...artık, başka kokular sinebilir ellerine, bedenine... ruhuna sinmesi eskisi kadar kolay olmasa bile.. yine de yeni bir koku, yeni kokular, olacaktır...olmalıdır...